Headquarter: Merdivenköy Mh. Nur Sk. A Blok K:12 D:115 Business, 34730 Kadıköy/İstanbul
R&D Center: Bilişim Vadisi, Muallimköy Mah. Deniz Cad. No: 143/8 C1 Blok Zemin Kat Kapı No: Z01 Gebze/Kocaeli
Tarih öncesi zamanlardan bu yana, insan faaliyetlerinin artması, atmosferdeki karbondioksit konsantrasyonlarında önemli bir artışa sebep olmuş ve bu durum dünya genelinde çeşitli ekolojik dengesizliklere yol açmıştır. Ulusal Okyanus ve Atmosfer İdaresi verilerine göre, tarih öncesi dönemlerde atmosferdeki karbondioksit seviyeleri yaklaşık 280 ppm düzeyindeydi. Ppm birimi, belirli bir molekül veya bileşiğin, tüm çözeltinin bir milyon parçası içindeki oranını gösterir; bu temel birim atmosferdeki gaz konsantrasyonlarını ölçmede kullanılır. Bu birim, İngilizcede "parts per million" olarak geçerken Türkçede "milyon başına parça" olarak ifade edilmektedir.
Zaman içinde, insanların fosil yakıtları daha fazla kullanmaya başlaması ve ormansızlaşma gibi etkiler ile bu rakamlar dramatik bir şekilde yükselmiş, günümüzde ise atmosferdeki karbondioksit konsantrasyonu 420 ppm seviyelerine ulaşmıştır. Nisan 2023 yılı itibarıyla, aylık ortalama atmosferik karbondioksit konsantrasyonu rekor bir seviye olan 423,28 ppm’e yükselmiştir. Bu artış, sera etkisini güçlendirerek dünyamızın ısınmasına ve iklim değişikliğinin hızlanmasına neden olmaktadır.
Atmosferde bulunan sera gazlarını incelediğimizde, Kyoto Protokolü tarafından izlenen belirli gazların iklim değişikliğinin ana sebepleri arasında önemli bir yer tuttuğunu görmekteyiz. Bu gazlar içerisinde, karbondioksit, atmosferdeki toplam sera gazı emisyonlarının yaklaşık %74’ünü oluşturarak en yüksek orana sahiptir ve küresel ısınmanın ana itici gücü olarak kabul edilir. Karbondioksit, başlıca olarak fosil yakıtların yanması, endüstriyel süreçler ve ormansızlaşma gibi insan faaliyetlerinden kaynaklanır.
İkinci sırada 17,3 oranıyla metan yer alır. Metan, karbondioksitten molekül başına yaklaşık 25 kat daha etkili bir sera gazıdır ve çoğunlukla tarımsal faaliyetler, çöplüklerden sızan gazlar ve fosil yakıtların çıkarılması gibi süreçlerden salınır. Nitröz oksit, yüzde 6,2'lik bir oranla 3. sırada gelir ve gübre kullanımı, fosil yakıtların yanması ve benzeri endüstriyel faaliyetlerden açığa çıkarak atmosfere karışır. Bu gaz, karbondioksitten 298 kat daha güçlü bir etkiye sahiptir ve özellikle tarım sektöründeki yaygın kullanımı nedeniyle önemli bir etken haline gelmiştir.
Son olarak, çeşitli florlu gazlar atmosferdeki sera gazlarının yaklaşık %2,1’ini oluşturur. Bu gazlar genellikle soğutucu sistemler, solventler ve elektronik üretim süreçleri gibi endüstriyel uygulamalarda kullanılır ve karbondioksitten binlerce kat daha fazla ısı tutma kapasitesine sahip olabilirler. Bu nedenle, miktarları göreceli olarak düşük olsa da küresel ısınma üzerindeki etkileri göz ardı edilemez.
Bu sera gazlarının dağılımı, karbondioksidin küresel ısınma üzerinde baskın etkisini vurgulamakla birlikte, metan ve nitröz oksit gibi diğer gazların, molekül başına sahip oldukları yüksek ısı tutma kapasiteleri nedeniyle, iklim değişikliğine olan katkılarını da gözler önüne serer. Bu durum, sera gazı emisyonlarının azaltılması ve iklim değişikliği ile mücadele stratejilerinin geliştirilmesinde her bir gazın kendi özelliklerine göre, özelleştirilmiş yaklaşımlar benimsenmesinin önemini artırmaktadır. Bu nedenle, küresel ölçekte koordineli politikalar ve yenilikçi teknolojilerle sera gazı emisyonlarını azaltma çabaları, iklim krizinin üstesinden gelinmesinde kritik bir rol oynayacaktır.