Tarihsel Emisyonlara En Çok Katkıda Bulunan Ülkeler

Mustafa Uysal
29 Aug, 20246 min read

Küresel sera gazı salımlarının tarihsel gelişimine bakıldığında, başlangıç noktası olarak 1751 yılı öne çıkmaktadır. O tarihten bu yana, dünya genelinde toplamda 1,5 trilyon tondan fazla sera gazı salınmıştır. Bu süre zarfında, bazı ülkeler emisyon salım miktarlarıyla öne çıkmıştır.

Tarihsel olarak en fazla sera gazı salımı gerçekleştiren ülke Amerika Birleşik Devletleri'dir. 1751 yılından günümüze kadar, ABD toplam yaklaşık dört yüz milyar ton sera gazı salımı ile küresel emisyonların yüzde yirmi beşinden sorumlu olmuştur ve bu alanda lider konumundadır. Bu yüksek emisyon miktarları, ABD'nin sanayi devriminden bu yana sürekli artan endüstriyel faaliyetleri, enerji tüketimi ve genişleyen ulaşım ağlarıyla doğrudan ilişkilidir.

ABD'nin ilk sırada yer alması, özellikle 20. Yüzyıl boyunca fosil yakıt bazlı ekonomik büyüme modelini benimsemesinden kaynaklanmaktadır. Otomobil kullanımının yaygınlaşması, kömür ve petrol gibi fosil yakıtların enerji üretimindeki yoğun kullanımı, ABD'nin sera gazı emisyonlarının artmasında belirleyici rol oynamıştır. Ayrıca, ABD dünya ekonomisindeki büyük rolü nedeniyle, üretim ve tüketim süreçleri üzerinden de küresel sera gazı emisyonlarına büyük katkı sağlamıştır.

ABD, 1960'larda çevresel farkındalığın artması ve çevre kirliliğine yönelik kamuoyu baskısının güçlenmesiyle, emisyonları kontrol altına alma ve çevresel sürdürülebilirlik yönünde önemli adımlar atmaya başlamıştır. Çevre koruma yasaları, temiz hava ve su mevzuatları gibi düzenlemeler bu dönemde hayata geçirilmiştir. Ancak, bu düzenlemeler zaman zaman ekonomik büyüme ve endüstriyel faaliyetlerle çatışma içerisinde olmuştur.

Avrupa Birliği ülkeleri ise tarihsel sera gazı emisyonlarına %22 oranında katkıda bulunarak ikinci sırada yer almaktadır. Bu veri, Avrupa Birliği'nin sanayileşme sürecinin başlangıcından bu yana atmosfere salınan sera gazlarında önemli bir paya sahip olduğunu göstermektedir. Ancak, Avrupa Birliği, sera gazı emisyonlarını azaltma konusunda oldukça proaktif bir yaklaşım benimsemiştir ve bu, uluslararası alanda çevre politikalarında öncü bir rol üstlenmesini sağlamıştır.

Avrupa ülkeleri, özellikle 1990’larla birlikte iklim değişikliğiyle mücadelede somut adımlar atmaya başlamış, Kyoto Protokolü gibi uluslararası anlaşmalara imza atmış ve bu sürecin içinde aktif bir şekilde yer almıştır. Avrupa Birliği'nin çevre politikaları, yenilenebilir enerji kaynaklarının entegrasyonu, enerji verimliliğinin artırılması ve sürdürülebilir kalkınma ideallerini destekleyen yasal düzenlemeler ile güçlendirilmiştir.

Son yıllarda, AB Yeşil Mutabakatı gibi girişimlerle Avrupa Birliği, 2050 yılına kadar karbon nötr bir yapıya ulaşmayı hedeflemektedir. Bu hedef doğrultusunda, rüzgar ve güneş enerjisi gibi yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımını artırma, enerji verimliliğini teşvik edecek teknolojileri destekleme ve karbon emisyonlarını azaltacak yenilikçi çözümler geliştirme çalışmaları artırılmıştır. Ayrıca Avrupa Birliği, karbon vergilendirmesi ve emisyon ticaret sistemleri gibi ekonomik araçlar kullanarak emisyon azaltımını teşvik etmekte ve bu politikalar, üye ülkelerde farklı sektörleri dönüşüme zorlamaktadır.

Avrupa Birliği'nin bu çabaları, iklim değişikliği ile mücadelede uluslararası topluma örnek oluşturmakta ve diğer bölgeler için bir model teşkil etmektedir. Ancak, tam anlamıyla karbon nötr bir yapıya ulaşılabilmesi için Avrupa Birliği içindeki tüm üye ülkelerin bu hedefler doğrultusunda uyumlu ve kararlı politikalar uygulaması gerekmektedir. Gelecekteki emisyon seviyelerini daha da düşürebilmek için Avrupa Birliği'nin, teknolojik yeniliklere sürekli yatırım yapması ve sürdürülebilir enerji kullanımını daha da yaygınlaştırması önem arz etmektedir.

Çin ise tarihsel emisyonlar sıralamasında üçüncü sırada yer almaktadır. Çin'in bin yedi yüz elli bir ve iki bin on yedi yılları arasındaki toplam tarihsel emisyon salımı 200 milyar ton olarak kaydedilmiştir.

Burada önemli bir dipnot olarak belirtmek gerekirse, her ne kadar Çin günümüzde en çok sera gazı salan ülke konumunda olsa da tarihsel emisyonlar bakımından incelediğimizde Çin'in toplam salımı, Amerika Birleşik Devletleri'nin salımının yaklaşık yarısı kadardır. Bu durum aslında ABD'nin geçmişte ne kadar yüksek emisyon saldığını gözler önüne sermektedir. Çin ise aradaki bu farkı günden güne kapatmaktadır.

Çin'in son yıllarda gösterdiği hızlı sanayileşme ve ekonomik büyüme emisyon miktarlarını hızlı artırmıştır. İkinci Dünya Savaşı sonrası dönemde, Çin ekonomisi, düşük teknoloji ve yüksek karbon yoğunluğuna dayalı sanayi yapıları ile hızlı bir dönüşüm sürecine girmiştir. Bu dönemde, kömür tüketimi ve ağır sanayi faaliyetleri önemli ölçüde artmış, bu da ülkenin sera gazı emisyonlarını ciddi şekilde yükseltmiştir.

1980'lerden itibaren Çin'in ekonomik politikaları, daha fazla sanayileşmeyi ve kentsel büyümeyi teşvik etmiş, bu da enerji tüketimini ve dolayısıyla sera gazı salımlarını daha da artırmıştır. Çin hükümeti, bu büyüme sürecinde enerji verimliliğini artırmak ve yenilenebilir enerji kaynaklarına geçiş yapmak için çeşitli politikalar uygulamaya başlasa da, kömür bağımlılığından tam anlamıyla kurtulamamıştır.

Yirminci yüzyılın ortalarından itibaren Çin, küresel üretimin büyük bir kısmını üstlenmiş, bu durum ülkenin sera gazı emisyonlarında da keskin bir artışa neden olmuştur. Özellikle imalat sektörü, inşaat faaliyetleri ve enerji üretimi, emisyon artışının temel kaynakları olarak öne çıkmaktadır. Çin, aynı zamanda dünyanın en büyük kömür tüketicisi konumunda olup, bu durum küresel iklim değişikliği mücadelesinde ülkenin önemli bir aktör olmasına neden olmaktadır.

Son yıllarda Çin, Paris Anlaşması gibi uluslararası iklim değişikliği anlaşmalarına aktif olarak katılarak ve iki bin altmış yılına kadar karbon nötrlüğü hedefi koymak gibi önemli adımlar atarak, sera gazı emisyonlarını kontrol altına alma yönünde çabalarını artırmıştır. Ancak, hala devam eden hızlı sanayileşme ve ekonomik büyüme, bu hedeflere ulaşmada önemli zorluklar oluşturmaktadır. Çin'in küresel emisyonlardaki payı ve gelecekteki iklim politikaları, küresel ısınma ile mücadelede kritik bir öneme sahiptir.

Diğer yandan, Hindistan ve Brezilya gibi gelişmekte olan ekonomiler, sanayileşme süreçlerinin daha geç başlaması nedeniyle tarihsel olarak daha az emisyon salımından sorumludur. Bu ülkeler, yirminci yüzyılın ortalarına kadar düşük endüstriyel aktivite seviyelerine sahiptir, bu da küresel emisyonlara daha az katkıda bulunmalarına yol açmıştır. Ancak, son yıllarda her iki ülke de hızlı ekonomik büyüme ve yoğun sanayileşme süreçleri yaşamıştır, bu da emisyon oranlarının önemli ölçüde artmasına neden olmuştur.

Hindistan, özellikle enerji üretimi için kömüre olan bağımlılığı nedeniyle yüksek emisyon miktarlarına sahiptir. Bu durum, Hindistan'ın enerji ihtiyaçlarının büyük bir kısmını karşılamak için kömür kullanımına devam etmesinden kaynaklanmaktadır. Ayrıca, Hindistan'ın nüfusu hızla artmakta ve şehirleşme oranları yükselmektedir, bu da daha fazla enerji tüketimi ve dolayısıyla daha yüksek sera gazı emisyonlarına yol açmaktadır.

Brezilya'da ise durum biraz farklı bir şekilde seyretmektedir. Özellikle Amazon ormanlarının yasadışı yollarla yok edilmesi, ülkedeki karbon salımının yüksek olmasına neden olmaktadır. Bu ormanların yok edilmesi, karbon emisyonlarını artırarak küresel iklim değişikliği üzerinde büyük bir etki oluşturmaktadır. Ek olarak, Brezilya'nın enerji üretiminde hidroelektrik santralleri önemli bir rol oynamasına rağmen, sanayi ve taşımacılık sektörlerinde fosil yakıtların kullanılması, ülkenin toplam emisyonlarını önemli ölçüde artırmaktadır.

Son olarak, Afrika kıtasına baktığımızda, büyük nüfusuna rağmen küresel sera gazı emisyonlarındaki payının oldukça düşük olduğunu görüyoruz. Bu durum, geçmişten günümüze Afrika'da kişi başına düşen emisyon miktarının genel olarak düşük olmasından kaynaklanmaktadır. Afrika'nın düşük endüstriyel aktivitesi ve enerji tüketimi, kıtanın küresel sera gazı oluşturma potansiyelinde sınırlı bir paya sahip olmasına yol açmaktadır.

Afrika'nın düşük emisyon miktarları, kıtanın gelişmiş ülkelerle kıyaslandığında daha az sanayileşmiş olmasındandır. Çoğu Afrika ülkesi, ağır sanayi yerine tarım ve hizmet sektörlerine dayalı ekonomilere sahiptir. Ayrıca, enerji altyapısının yetersizliği ve ulaşım sorunları, fosil yakıt tüketiminin sınırlı seviyelerde kalmasına neden olmaktadır. Bununla birlikte, yenilenebilir enerji kaynaklarına olan yatırımların artması ve uluslararası desteklerin devam etmesiyle, bu durum değişim gösterebilir.

Afrika'da, özellikle kırsal bölgelerde, enerjiye erişim oranlarının düşük olması, ağaç ve kömür gibi geleneksel biyokütle kaynaklarının yaygın olarak kullanılmasına yol açmaktadır. Bu durum, çevre sağlığı ve hava kalitesi üzerinde olumsuz etkilere sahip olmakla birlikte, küresel ölçekteki karbon emisyonlarına katkısı nispeten düşük kalmaktadır.

Buna rağmen, iklim değişikliğinin etkileri Afrika kıtasında ciddi şekilde hissedilmekte ve bu durum, ekonomik kalkınma ve insani yaşam standartları üzerinde baskı oluşturmaktadır. Afrika'nın iklim değişikliği ile mücadelede karşılaştığı en büyük zorluklardan biri, yetersiz altyapı ve kaynakların sınırlı olmasıdır. Bu nedenle, uluslararası toplumun desteği ve iklim finansmanı, Afrika'nın bu küresel sorunla başa çıkma kapasitesini artırmak için kritik önem taşımaktadır.

Sonuç olarak, Afrika'nın küresel sera gazı emisyonlarındaki payı küçük olsa da iklim değişikliğine adaptasyon ve dekarbonizasyon stratejileri, kıtanın sürdürülebilir geleceği için vazgeçilmezdir. Afrika'nın enerji, tarım ve altyapı sektörlerinde sürdürülebilir ve çevre dostu politikaların benimsenmesi hem bölgesel hem de küresel iklim hedeflerine ulaşmada önemli bir rol oynayabilir. Bu bilgiler ışığında, tarihsel olarak küresel sera gazı salımlarına en büyük katkıyı sağlayan ülkelerin sorumluluklarını anlamak, gelecekteki çevre politikalarını şekillendirmede kritik bir rol oynamaktadır. Bu ülkelerin geçmişteki ve günümüzdeki eylemleri, küresel iklim değişikliği ile mücadelede büyük öneme sahiptir.



Headquarter: Merdivenköy Mh. Nur Sk. A Blok K:12 D:115 Business, 34730 Kadıköy/İstanbul

R&D Center: Bilişim Vadisi, Muallimköy Mah. Deniz Cad. No: 143/8 C1 Blok Zemin Kat Kapı No: Z01 Gebze/Kocaeli

Copyright © 2024 Sustable, Inc. Tüm hakları saklıdır.